ŞÜPHELİ: MURTAZA DEMİR
ŞÜPHELİ: MURTAZA DEMİR
İDDİA: Cumhurbaşkanına hakaret, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek
TARİH: 25 Ekim 2022, Çağlayan Adliyesi,
Sayın Mahkeme Başkanımız 16 Kasım 2021 tarihli duruşmada mealen; “konunun anlaşıldığını, Twitter hesabımdan paylaşılan ve Cumhurbaşkanına Hakaret amacı taşıyan görselin bana ait olmayabileceğini, dolayısıyla yargılamadaki esas mevzuun ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme’ kastı taşıdığı iddia edilen; ‘imamını Hoparlörünü Al Git’ başlıklı Odatv yazısı olduğunu, 10 Mayıs 2022 tarihli duruşmanın karar duruşması olacağını” ifade etmişti.
Ancak 10 Mayıs 2022 tarihli duruşma karar duruşması olmadı. Duruşma Savcısının değişmesi, yeni savcının konuyu tekrar Sn. Cumhurbaşkanının hedef alındığı o alçak twitter görseline getirmesi ve bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası istemesiyle dava yeniden başladı ve başladığımız yere döndük.
Oysa görsel incelenseydi, esas itibarıyla bunun bir “Hackers” saldırısı olduğu, hesabımı ele geçirenlerin benden öç alma kastıyla Sayın Cumhurbaşkanına hakaret ederek, şahsımı cezalandırmak istedikleri görülecekti. Şöyle ki, yazının yayımlandığı tarih sürecinde Sn. Erdoğan ve iktidar yanlısı basın, Alevi kurumlarını yönetenlerin ve bir kısım Alevi yurttaşın bölücü terör örgütünü desteklediklerini ve “Alisiz Alevilik” ihdas etmek istediklerini iddia etmekteydiler. O dönem yazdığım yazılarda; “Alevilerin bayrak, Atatürk ve sınır sorunları yoktur, inancımız da Hak Muhammed Ali Yoludur” diyerek, bu iddiaların birer iftira olduğunun söylemiş, bu kez de bölücü örgüt taraftarlarının sözlü ve yazılı tehditleriyle karşı karşıya kalmıştım. Elimde bir kanıt olmamasına karşın söz konusu Hackers saldırısının bu amaçla gerçekleştirildiğini kuvvetle tahmin ediyorum.
Şanssızlığıma bakın ki bir yandan bölücülerin kurduğu bu tuzak nedeniyle yargılanırken, diğer yandan bölücü örgütün tehdit ve şantajıyla karşı karşıyayım.
Sayın Savcı bu iddiayı yinelerken, emniyet soruşturması aşamasında polisimiz bu HACKERS saldırısını fark etmiş, yargıyı uyarmış, “internetin doğası gereği açık kaynaklar kullanılarak elde edilen bu bilgilerin doğruluğu taahhüt edilemez. Bu sebeple elde edilen bilgilerin doğruluğunun bu husus göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir” diyerek söz konusu paylaşımın sahte olabileceğine atıf yapmıştır. Oysa görüldüğü üzere burada bölücü örgütün bayrağı kullanılmış, üzerine de “ColdHakers” yazılmıştır. Ve belge, “ben sahteyim” diyerek avaz avaz bağırdığı halde iddia makamı bu çığlığı, bu sembolü duymazdan, görmezden gelerek, iddiayı yeniden huzura getirmiştir.
Davanın suç ve ceza boyutu bir yana, bir de etik boyutu bulunmaktadır ki bu boyut benim için daha da önemlidir. Bu bölümde Sn. Cumhurbaşkanına hakaret ettiğim iddia edilmektedir. Oysa şahsım açısından bu iddiaya muhatap olmak bile incitici ve onur kırıcıdır. Önceki duruşmalarda da arz ettiğim üzere uzun yıllar Alevi kurumlarında yöneticilik yapan, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin ve Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Vakfı’nın Kurucu Başkanı olan, insani etiğe vakıf ve bu etiğe sadık bir yaşam sürdüren, Alevi-Bektaşi yurttaşların büyük bölümü tarafından tanınan, takip edilen biriyim. Daha nasıl ifade edilir bilmiyorum ama bu görsel bana ait değildir, twittır hesabım çalınmış ve kullanılmıştır. Kullanan kişi, kurum, siyasi çevre veya her kimse şiddet ve nefretle kınıyor, lanetliyorum! Defaatle ifade ettiğim gibi bu iddiayı üzüntüyle reddederken, iddia makamından tekraren bu karayı üzerime çalanların bulunarak cezalandırılmalarını arz ediyorum.
Sonuç; Diyanet İşleri Başkanlığının; Keçeci Baba, Eraslan Baba, Otman baba, Karaağaç Tekkesi, Şahkulu, Karacaahmet, Şah Kalender Veli gibi Alevi dergâhlarına el koyup damına hoparlör bağlamasına, namaz kılan cemaat olmamasına karşın imam müezzin atamasına her Alevi gibi, her vicdanlı-ahlaklı, dürüst vatandaş gibi karşı çıktım, yazı yazdım, mücadele ettim. Bugün aynı mücadelenin içinde olan bir yurttaş olarak, devleti yönetenleri eleştiriyor, inanç özgürlüğümüzü talep ediyor, Zorunlu Din Derslerinin kaldırılmasını, cemevinin ibadethane statüsüne alınmasını, her inanç grubunun ibadethanesini kendilerinin inşa etmesini, inanç önderlerinin ücretlerini inananların karşılamasını, devletin inanç alanından tümüyle çekilmesini istiyorum, istiyoruz. Ve bu mücadeleyi şiddete, nefrete, hakarete başvurmadan, yasaların bize verdiği haklar çerçevesinde sürdürüyoruz.
Ben Sn. Savcının bu yargılamadaki yaklaşımını şöyle değerlendiriyorum: “O ki sen Aleviliği savundun, Dergâhınızı geri istedin, DİB’nı eleştirdin, hak, hukuk, adalet dedin, ben de devletin bana verdiği yargıç yetkisini kullanarak seni cezalandıracağım.”
Bu ceza isteğinin başka nedenini bulamadım… Çünkü bizim yasalarımızda inanç özgürlüğü talebinin, bir hakkın gerçek sahiplerine iade edilmesini istemenin suç olmadığını biliyorum. Ancak bir takım bahaneler bularak ve şahsımla uzak yakın ilgisi olmayan komployu bahane ederek ceza verecekseniz, biliniz ki bu “ceza” benim için şeref olur, hazırım, buyurun cezalandırın!
Dedem Pir Sultan Abdal da buna benzer bir yargılamaya boyun eğmemiş, zulmedenlere şu deyişiyle yanıt vermişti:
“Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
İşte hançer işte kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan”
Dedem Pir Sultan Abdal bu deyişi söylemesinin ardından Osmanlı kadısı tarafından idama mahkûm edilerek Sivas Kepçeli Meydanında idam edildi. 2 Temmuz 1993 tarihinde Madımak Otelindeydim. Dostlarım, davetlilerim, semahçılarım, şair-yazar, sanatçı arkadaşlarım emniyet güçlerinin ve tv kameralarının önünde naklen yayınlarla yakıldı. Demem o ki biz Aleviler zulümlerin en acısını yaşamamıza karşın yılmadan, usanmadan “hak, hukuk, adalet, eşitlik, insanlık” istemeyi sürdürdük.
O nedenle dedem Pir Sultan Abdal gibi ben de “DÖNEN DÖNSÜN BEN DÖNMEZEM YOLUMDAN” diyorum.
Murtaza DEMİR (Sanık)