ALEVİ PORTAL

Alevi Buyruk Yazmaları

Ali YENİALTUN

1979 yılında K.Maraş-Pazarcık’ta doğdu. Seyyid Sultan Sinemil Ocağı evladı olarak Pir’lik hizmetini icra etmektedir.
​​​​​Öz
Alevi ekolleri içinde Buyruk yazmaları yol erkânı ve ibadet konularında önemli bilgiler veren kaynak eserlerdir. Buyruk yazmaları genellikle ocak ailelerince muhafaza edilmiş, pir ve mürşidlerin yetiştirilmesinde de bir eğitim aracı olarak önemli rol oynadığı gibi içeriğinde Alevi batıni söylemleri içermektedir.
Bu çalışmada ki amaç, Buyruk yazmalarının tarihten günümüze yazılma sürecini irdelemek.
Aşk ile Hû
Ali Yenialtun
Fütüvvet ve Buyruk Geleneği
Alevi süreklerinde yol erkânı, suç ve ceza/anayasa, edebi kuralları ve 4 Kapı 40 Makam yöntemiyle ‘’insan-ı kâmil’’ yetiştirmek için anlatan/öğreten en önemli ikinci kaynak eserdir. Buyruk yazmalarını Alevilerin ‘‘ilm-i hali’’ olarak kabul edebiliriz. Dede ve taliplerin uyması gereken kurallar hakkında olduğu gibi inançla alakalı açıklamaları da barındırmaktadır. Buyruk nüshaları birçok Alevi zümrelerince benimsenmiş ve başta Kur’an-ı Kerim ile beraber yol erkânını süren pirlerce ana öğreti kitabı olarak yer edinmiştir. Alevi ocak dedelerince pirlerin yetiştirilmesinde de önemli misyon yüklenmiştir.
Tarihte Menâkıb-ı İmam Cafer-i Sadık, Fütüvvetnâme-i Cafer-i Sadık, Menâkıbü’l-Evliya, Menâkıbnâme-i Evliya, Menâkıb-ı Şeyh Safiî ve Fütüvvetnâme gibi adlarla da anılmaktadır.
Fütüvvet ehli hareketinin erken İslam döneminde cereyan ettiği ve ilk yazmaların da bu geleneğe bağlı olarak mevcut bulunduğunu İbrahim El-Musulî’nin (Hicri 188) Kitâbü’l-agânî’sinde görmekteyiz. Fütüvvet ehli olduğundan ‘’Musullu fetâ’’ lakabıyla anılmış ve Kufe’de bulunan ‘‘fityân’’ teşkilatından bahsedilmektedir. Bu tarikatın ağırlıklı olarak gençlerden oluştuğu ve İslam içi siyasi tartışmalardan uzak kendilerine has bir yaşam tarzı sürdürdükleri aktarılmıştır.
Kitâbü’l-fityân adlı eserinde El-Cahiz, fütüvvet ehlinin ideal insan modelinin ahlaki olarak kendini terbiye etmiş ve de geliştirerek vasat insan anlayışından arındıklarını aktarmıştır. Bazı sufi çevrelerce Hasan-ı Basrî (Hicri 110) erken dönem fütüvvet ehlinin piri olarak kabul edilmektedir.
Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı’larda fityân tarikatların varlığı görülmektedir. Abbasi halifesi Nasıruddin’in fütüvvet teşkilatına mensup olduğu bilinmektedir. 13./14. Asır Anadolu’sunda fütüvvet geleneğini en etkin sürdüren tarikat bilindiği üzere Ahiler’dir.
15. ve 16. Yüzyıl Bektaşi çevrelerce de Fütüvvetnâme öğretilerinin erkânlarda uygulandığı ‘’Şeyh Seyyid Hüseyn Fütüvvetnâmesi ve Fütüvvetnâme-i Cafer-i Sadık’’ ve farklı yazmalardan da anlaşılmaktadır.
Fütüv kelimesi ‘’fetâ’’ sözcüğünden gelip, genç, mert, cömert gibi vesaire anlamlara gelmektedir. Kişinin toplum içinde uyması gereken kuralları da açıklamaktadır. Şüphesiz, örnek alınan yapılanma ‘’hılfu’l-fudûl’’, kişiler ise Hz. Peygamber ve Hz. Ali’dir. Fütüvvet ehli için Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Hz. Ali ideal insan modelinin ana olgusu konumundadır.
İlk yazmaların dili Arapça ve Farsçadır. Buyruk yazması ilk defa Irak-Musul’da Ahmed Hâmid El-Sarrâf tarafından Türkçe aslı ve Arapça tercümesi ile beraber basılmıştır. Eserin tercümesi Şebekler’de bulunan bir nüshadan alınmıştır.
1958 senesinde Sefer Aytekin İzmir, K. Maraş, Alaca, Gümüşhacıköy ve Hacı Bektaş Nüshalarından faydalanarak ilk defa günümüz Türkçesine sadeleştirerek Alevi inanç anlayışını okurlarla buluşturmuştur. Daha sonraki yıllarda Menakıb-ı İmam Cafer Sadık nüshaları farklı yazarlar tarafından derlenmiş ve yayınlanmıştır. Yakın tarihte de Almancaya çevrilerek Avrupa’da özellikle Almanca konuşulan bölgelerdeki okurlara da sunulmuştur.
Buyrukların hangi tarih diliminde yazıldığını kesin olarak söyleyemesek de Aleviler açısından 12 İmam, Ahiler, Şeyh Safiî Veli, Hacı Bektaş-ı Veli ve Safevi şahlarının önemi aşikardır. Şeyh Safiî, Hz. Muhammed Mustafâ’nın vasiyetini Hz. Ali’ye açıkladığını ve evliya tarikatına, yani şeriat-tarikat-hakikat babında, kendisine ve Allah’a dost olmayı dilerse bu vasiyete uymasını öğütlemiştir. Bu vesileyle Buyruk öğretilerinin Ehlibeyt kanalıyla tarikata girenlere öğretildiğini söyleyebiliriz. Alevi uluların günümüze ulaşan eserlerinde Buyruk nüshalarından aktarılan öğretilerin önemli orantıda düşünce ve felsefi söylemlerine etkisini görmekteyiz. Alevi sosyal yaşam şeklini gerek ahlaki ve gerek dayanışma modelini yakın bir tarihe değin içselleştirdiklerini gözlemleyebiliyoruz.
Aleviler, tarih boyunca kendi meselelerini mümkün mertebe devlet kurumlarına götürmeyerek Buyruk esaslarına göre kendi içlerinde çözmeye özen göstermişlerdir. Bu açıdan da baktığımızda, Buyruk yazmalarının verilen suç ve ceza kuralları açısından bir hukuk kitabı olarak kabul edildiği ve toplumsal anayasasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu suç ve cezalar ‘’12 Burç Yasası’’ adı altında derlenmiş ve Osmanlı şeriat hukukuna bağlı kalmakla beraber mümkün mertebe Osmanlı’ya hukuksal sorunlarını intikal ettirmeden dışında hareket etmeye özen göstermişler. 12 Burç Yasası’nın bir örneğini Şahhüseyinoğlu, Balıyan dedelerinden Hüseyin Saka’nın evinde muhafaza ettiği elyazmasında tespit etmiştir.
Buyruk nüshalarını kategorize edecek olursak, dini mitoloji, ahiret inancı, ritüeller/erkânlar, dogma ve sosyal kurallar ve de nefsin terbiyesi olarak sıralayabiliriz.
İnanç boyutuyla evvela iman etmenin İslam-Alevi öğretisinde ne manaya geldiğini açıklamaktadır. Buyruk nüshalarına göre kişi akil ve baliğ olmalı. Dine ancak aklı eren ve düşünebilen insanın kabul edildiğini görebiliyoruz. Bu temel düşünce gerek İslam ve gerekse diğer inançlar arasında Aleviliğin İslam yorumunu keskin şekilde ayırmakta. Buyruk nüshalarında ana konular değişmezken, kaleme alan veyahut istinsah eden kişilerin aktarımına ve tarikatların erkanlarına göre eklemeler bulunmakta.
Bazı Buyruklar’a göz attığımızda, nüshalarda ayrıca Aleviler açısından önemli tarihi bilgilerinde aktarıldığını görmekteyiz. Muaviye’ye Rum Kayseri tarafından sorulan 100 soru veyahut Şeyh Safiî Veli’ye oğlu Şeyh Sadreddin tarafından tarikat ile alakalı yöneltilen sorular. Oniki İmam’ın hayatları ve özlü sözleri, savaşlar vesaire bilgiler de verilmiştir.
Hz. Ali’nin velâyetinin açıklandığı Gadir-Humm günü hakkında da bilgi verilmektedir. Hz. Muhammed o gün insanların huzurunda şahitlik alarak “Men Küntü Mevlâhü Fe Aliyyün Mevlâhü Allahümme vâli men vallahü ve âdi men adahü / Ben kimin mevlâsı isem, Ali’de onun mevlâsıdır” açıklamasında bulunmuş ve ayetleri dile getirmiştir.
Buyruk yazmalarında Kur’an’dan ayetler, Hz. Muhammed’den hadisler ve Ehlibeyt’ten özlü sözlerde aktarılmıştır. Buyruk yazmalarında, farklı eren ve Hak aşıklarımızdan nefeslerle anlatılan konuya ilişkin nefesler de yer almaktadır. Hak aşıklarımızın nefesleri ayrıca cem ibadetinde de erkâna uygun şekilde dile getirelerek hizmet veyahut ibadet için okunduğunu görebiliyoruz.
Farklı zaman diliminde yaşamış olan Hak aşığı erenlerimizden aktarılan/eklenen nefeslerini bahane ederek kaynak eserlerimizi nafile inkâr etmeye çabalayan bazı şahıslar bu nefeslerin zamanında nüshaları muhafaza edenlerce eklenmiş olduğu hakikatini bilinçlice göz ardı etmekteler. Bu art niyetli yaklaşımlar maalesef toplumumuz üzerinde yanlış etkiler bırakmaktadır. Eğer gerçekten Alevi inanç anlayışı öğrenilmek isteniyorsa, Alevi meşrepli kaynaklar esas alınmalı, değerlendirilmeli, konuştuğumuz dillere aktarılmalı ve geleneksel yapının özüne bağlı kalarak çağımıza uygun bir dil ve üslupla öğretilmeli. Kaynaklar üzerinde dürüst analiz ve derlemeler insanlarımıza rehber olacaktır.
Buyruk nüshaları Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi ana karakterler olarak ele alan inancın özel ana taşıyıcı araçlarıdır. İslam dinini Ehlibeyt ekolü öğretilerine göre zahiri ve batıni yönünü esas alarak özümser. Bu anlatım ve inanç şekli, Alevi meşrepli inanç kollarının din anlayışını diğer İslami ortodoks inançlardan ayırmaktadır. İnanca yaklaşımı, Sünnilik ve Şiilik gibi mezheplerin müteşerri dogmasının dışında olsa da kendi içinde çok ciddi kuralları olan bir disiplini vardır. Suçlar küçük ve büyük olmak üzere iki ana gruba ayrılıyor. Toplum içinde insanların işleyebileceği bazı suçlar da ele alınmış ve uygulanması gereken cezalar da Buyruk nüshalarında anlatılmıştır. Misal; uğruluk ve yalan söyleme gibi vesaire konularda örnek vererek kişinin sade eylemleriyle değil, aynı zamanda duyu organları ve fikri ile de cüdam (kötü, sefil) biri olabileceğini anlatmaktadır.
Toplum içinde bu kişiler suç ve hatalarının derecesine göre cezalandırılmış ve düşkün ilan edilerek kısmen veyahut tamamen toplumdan uzaklaştırılmıştır.
Buyruk yazmalarına sonraları eklendiğini düşündüğümüz bazı hususlar da vardır, bunlardan bazılarına şu iki örneği verebiliriz:
– Mücerretlik
– Rıza Şehri
Mücerretlik
Lügat sözlükte manası bekâr anlamına gelmektedir. Bektaşilikte mücerretlik dervişliğe uzanan yolda dördüncü makamdır. Bu makama ulaşan kişi artık yol aşkıyla bekar bir hayat sürer ve bunu simgelemek içinde sağ kulağa mengûş adını verdikleri küpeyi nişane olarak takar.
Kızılbaş erkânında sağ ve sol kulağa ‘’mengûş’’ takma geleneği Bektaşilikten farklı olarak ailenin tek erkek evladına verilen bir nişanedir. Erkek evladın kendi erkek evladının doğmasıyla da bu küpe kulaktan çıkarılır. Rahmetli dedelerim ailelerinin tek erkek evladı olmaları sebebiyle bu geleneği yaşatmış ve mevzubahis ettiğimiz üzere de kendi erkek evlatlarının doğmasıyla küpelerini çıkarmışlar. Bu Kızılbaşlarda daha çok topluma ailenin soy taşıyıcısını koruma amaçlı gösteriş şeklidir.
Kızılbaş erkanı ve ananevisinde mücerretlik kabul edilmez. Cem ibadetine mücerret olanlar alınmazdı. Sultan Sinemîllî geleneğinde muhabbet cemleri dışında bekar hayatı tercih etmiş kişiler görgü cem erkânlarına alınmaz.
Mücerretlik esasının Balım Sultan döneminde ihya edildiğini Fuat Köprülü ve Abdulbaki Gölpınarlı’nın makalelerinde belirtilmiştir. Balım Sultan vefatının ardından gelişen süreçte de Sersem Ali Baba ile beraber paralel mücerretlik Bektaşilik içinde yer edinmiştir. Çelebiler ve Babaganlar arasında Hacı Bektaş-ı Veli’nin evlenip evlenmediği konusunda tartışmaları günümüze değin sürmüştür.
Buna binaen mücerretliğin Buyruk yazmalarına Bektaşi tarikat erkanı olarak eklendiğini anlamaktayız.
‘’Mücerretlik kimden kaldı’’ başlığı altında verilen isimlere baktığımızda dört isim belirmektedir, bunlar Hz. İsa, Hacı Bektaş-ı Veli, Selman-ı Farisi ve Veysel Karani’dir. Buyruk yazmalarının geleneğini düşünecek olursak ilk eleyeceğimiz isim Hacı Bektaş-ı Veli olur ve evlenip evlenmediği konusunda kısır bir tartışmaya da girmek istemem, ama müsahiplik meselesinin Buyruklarda ki önemini göz önünde bulundurduğumuzda bunun evlilik şartının olduğu bilinen bir gerçekliktir. Buyruk nüshalarında mücerretlerin/bekarların evliler ile müsahiplik ikrarı veremeyeceği açık bir dille belirtilmiş ve pirlerin müsahipli olması ‘’üç sünnet yedi farz’’ anlatımında da açıkça beyan edilmiştir. Kaldı ki, Hacı Bektaş-ı Veli ve İmam Cafer Sadık arasında ki tarih zaman farkı da sonradan eklendiği konusunda yeterli bir delil olarak kabul edebiliriz.
Selman-ı Farisi hazretlerinin evlendiği ve çocuk sahibi olduğu ve de soyundan gelenlerin günümüze değin ulaştığı bilinmektedir. Kız ve erkek çocuklarının olduğu tarihe not düşülmüştür. Eski gelenekte şahısların ilk erkek çocuklarının adıyla anıldığından bir lakabı da Ebu Abdullah’tır. Selman-ı Farisi’nin eşi Ben-i Kinde kabilesinden Bukayre adında bir kadındı. Bu kadından Abdullah, Muhammed ve kızları doğmuştur. Eşinin vefatıyla beraber Hz. Ali’nin ayrıca kendisine üzüntüsünü belirttiği taziye dileği de aktarılan hadiselerdendir.
Mücerretlik konusunun Erdebil Buyruk geleneğinde olmadığını görmekteyiz. Şeyh Safi-i Veli Buyruğunda ve ayrıca Rıza Yıldırım’ın tarihi kaynaklara başvurarak hazırlamış olduğu Menakıb-ı Evliya adlı çalışmasında da yer verilmemiştir. İlk dönem Fütüvvet yazmalarında da mücerretliğe dair bilgi verilmemiştir.
Rıza Şehri
Buyruklara dahil edilen, fakat eski yazmalarda göremediğimiz bir diğer başlık ise ‘’Rıza Şehri’’ anlatımıdır. İlk defa Buyruk yazmalarına dahil edilmesi 1982 yılında ‘’İmam Cafer-i Sadık Buyruğu’’ adlı Fuat Bozkurt çalışmasında ‘’Rıza’’ başlığı adı altında gerçekleşmiştir. Maalesef bu anlatım daha sonra yayınlanan farklı yazarların Buyruk çalışmalarında da sorgusuz çalışmalara dahil edilmiştir. Bozkurt’un ilk defa dahil etmesinden sonra Vaktidolu, Korkmaz vesaire isimlerde sorgusuz ve sualsiz hazırladıkları ‘’Buyruk’’ çalışmalarına dahil etmişlerdir. Her üç isimde bu anlatının kimden referans alındığı ve hangi kitaptan derlendiği konusunda herhangi bir bilgi veyahut kaynak sunmamışlardır.
Şahsım da sayın Bozkurt’a defalarca sordurtmama rağmen net bir cevap, dolayısıyla kaynak hakkında herhangi bir bilgi alamadım. Malatya’da bir aileden aldığını belirtsede, orijinal bir metin veyahut herhangi bir belge sunmamıştır.
Buyruk çalışmalarına dahil edilen bu hikâyenin dil-anlatım yapısı da Buyruk yazmasının dilinden farklı olup daha çok günümüz Türkçesidir. Hikâyenin içeriği de Alevi Buyruk öğretilerine uygun anlatım değildir. Aleviliğin esası olan müsahipliğe kesinlikle değinmez, ayrıca dışarıdan gelen ve bir pire/mürşide ikrar vermeden sadece evlenme isteğini yerine getirmeye çalışan ve kurallara uymayan bir kişinin yine Aleviliğin edep erkân kurallarına uygun olmayan bir şekilde eşi tarafından şehirden kovulması anlatılmaktadır. Bu açıdan da bakıldığında, tamamıyla Buyruk içinde belirtilen birçok Alevi yol edep-erkân kurallarına aykırılığı kolaylıkla fark edilmektedir.
‘’Rıza Şehri’’ anlatımına çok benzerlik gösteren bir anlatımda Behlül Dâne anlatımlarında mevcuttur. Konuyla ilgili Hayrettin İvgin’in hazırlamış olduğu kitap çalışmasında Behlül Dâne ve bir sofu meselinde okuyabiliriz.
Sonuç olarak 1982’den önce ki nüsha ve hazırlanan yazmalarda kesinlikle böyle bir anlatımın olmadığıdır. Buyruk yazmalarına neden ve hangi amaçla dahil edildiği konusu muamma.
Aşk ile Hû
Ali Yenialun
Kaynaklar:
– Malatya Balıyan Aşireti, Hasan Nedim Şahhüseyinoğlu, 1. Baskı 1991
– İmam Cafer-i Sadık Buyruğu, A. A. A. Vaktidolu, 15. Baskı 2009
– Alevi Bektaşi Klasikleri, Erkânnâme, Doğan Kaplan, 2007
– Şeyh Safî Buyruğu, Rumeli Babağan (Bektaşi) Erkânları, 1996
– Buyruk, İmam-ı Cafer Buyruğu, Bektaş Ayyıldız, 1959
– Razavi’nin ‘Fütüvvet-nâme-i Kebir’, Rahşan Gürel, M.Ü. Sosyal Bilm. Enst., İst. 1992
– Seyyid Hüseyn Fütüvvetnâmesi, Abdülbâki Gölpınarlı, 1955
– Buyruk, Sefer Aytekin, Emek Yayınevi, 1958
– Menâkıb-ı Evliyâ (Buyruk), Rıza Yıldırım, Yapı Kredi Yayınları, 2020
– Alevilik Bektaşilik, Kutluay Erdoğan, İletişim Yayınları, 1993
– İslam Ansiklopedisi, 6. Cilt, MEB 1977
– İbn-i Asakir “Tarih-i Dimaşk” Cilt 21
– Sâdıkî Erdestanî, Selman-ı Farisi Ostandar-ı Medâin
– Sosyolojik Açıdan Alevî Bektaşi Geleneği, Yılmaz Soyyer, Seyran Kitap 1996
– Buyruk, Fuat Bozkurt, Anadolu Matbaası 1982
– Buyruk, Yorumlu İmam Cafer Buyruğu, Esat Korkmaz, Anadolu Kültür Yayınları, 2002
– Osmanlıca Türkçe Sözlük, lügât, لغت (luggat.com)
– KİMSE-SİZ Aleviler, Sosyalistler ve Klasik Ütopyacılık | Derdim artar daima
– Deli Görünüşlü Akıllı Behlül Dânende, Hayrettin İvgin, Yurt Kitap, 1. Baskı 2005
Sosyal Medyada Paylaş
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ