ALEVİ PORTAL

SİVAS’IN HEYKELLER İLE SAVAŞI

Oktay ULUCAN

Güzel sanatlardan biri olan heykel sanatı, günümüzün değimi ile üç boyutlu eserlerdir. Eser deyince ustalık, ustalık eserleri deyince de sanat akla gelir. Dünyanın birçok ülkesinde gelişmişliğin belirtisi olan ‘sanat’, ülkemizde hafızalarda yer eden örnek şehir başkent Ankara’nın büyükşehir eski belediye başkanının “sanatın içine tükürmesi” tümünü kapsamasa da gelişmişliğimizin geldiği nokta olarak görebiliriz.

Maalesef aynı Belediye Başkanı Gökçek, sanata yaptığı hakaret sonrası Ankara Tandoğan Meydanı’ndaki “Su Perileri Havuzu” yerine çaydanlık koyup, Sıhhıye Meydanı’nda 1977’de yapılan ve Ankara’nın sembolü olan Hitit Güneş Kursu Anıtı’nı kaldırıp, dinozor heykelleri yaptırmakta beis görmez. Hitit güneşinin geçmiş uygarlığı hatırlatmasının yanında dinozorun da birilerini hatırlatacağı ortada.

Hâlbuki bu coğrafyada binlerce yıldır heykeller vardır. Onların bu topraklarda olması bizim olduğu anlamına gelmemektedir. Ne yazık ki biz kendi tarihimizi sürekli yeniden ve yeniden kurgulamakla meşgulüz.

1916 yılında dönemin Sivas Valisi Ahmet Muammer Bey’in teşviki ile Hafik Kaymakamı Serezli Nebi Bey tarafından Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye ait anıt-büst yaptırılır.

O günkü şartlarda yaptırılan büst, 11 çift mandayla taşınan taşlarla, Hafik-Zara yol ayrımında bir ayda inşa edilir. Aslında niyet bu anıtı Sivas merkeze dikmektir. Ancak “putperestlik nişanesi” sayıldığı ve de tepkilerden korkulduğu için açılışı hiç de kolay olmayan anıt-büste yer olarak Hafik seçilmiştir. Vali Ahmet Muammer Bey, heykelin yapımını bizzat denetlese de durumun nazikliğini anladığından ve halkın tepkisini düşünerek açılışa gitmemiş, “açık fikirli ve aydın kişilikli” olan Müftü Abdurrauf Efendi’yi göndermiştir. Vali, anıtı bir din adamına açtırarak belki heykele meşruiyet arayışı içinde ve halktan gelebilecek tepkileri savuşturmak niyetindedir. Fakat töreni izleyen günlerde müftünün duyduğu “işte taş dikenler geliyor” şeklindeki tepkilere bakılırsa ahalinin gözünden bir şey kaçmamıştır.

Atatürk, 22 Ocak 1923’te Bursa Şark Sineması’nda halka hitabında heykel ve heykeltıraşlığın dine aykırı olmadığını söylerken Sivas’taki bu anıt-büstü örnek göstertecektir: Medeni, ilerlemiş ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir milletin heykel yapmaları ve heykeltıraş yetiştirmeleri gerekliliğine dikkat çekerek; bu sanatı “azami derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesi ecdadımızın ve bundan sonra yetişecek evlatlarımızın hatıratını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir. Bu işe çoktan başlanmıştır. Mesela Sivas’tan Erzurum’a giderken yol üzerinde güzel bir heykele tesadüf edersiniz.”[1] demektedir.

Ulu Önder Atatürk’ün toplumun görsel sanatlar alanında olgunlaşmaya başladığının işareti olarak yorumladığı bu anıt-büst ancak 22 yıl kaidesinde kalabilmiş. 1936 yılında Sivas’a atanan Vali Mehmet Nazmi Toker, daha görevinin ikinci ayında heykelin yıkılması talimatını vermişse de talimata rağmen heykele dokunulmaz. Ancak valinin yolu bir gün Hafik’e düştüğünde  heykelin yerinde durduğunu görür ve anında anıtın üç parçadan oluşan sütununu bizzat kendisi parçalatır. Böylece Türkiye’nin ilk heykeli ortadan kaldırılmış olur. Hem de Atatürk yaşarken.

Bu anıt, Anadolu’da  Müslümanlarca yapılmış ilk anıt-büst özelliğini taşımaktadır.

Sivas Hükümet Meydanı’ndaki Atatürk anıtının şehre kazandırılmış olması da kolay olmamıştır. Cumhuriyetin ilanından hemen sonra, 1927 yılında, İtalyan heykeltıraş Sivas’a gelip tasarlamasına rağmen, 1964 yılında Prof. Dr. Mustafa Nusret Suman’ın çalışmasıyla  şehre kazandırılır. 1973 yılında yine Sivas’ın Dünya markası haline gelen Âşık Veysel heykeli de istenmediği için İstanbul’da Gülhane parkına konulur. 2 Temmuz 1993 tarihinde  yaşanan Madımak Katliamı sırasında ozanlar anıtı hedef alınmıştır.[2]

Âşık Veysel demişken, bütün eserlerinde Alevi-Sünni ayrılığına karşı çıkıp, bu ayrımı ve ayıranları lanetlemiştir.

Sünni ailelerde doğan Bolu’lu Dertli, Develi’li camii imamının oğlu Âşık Seyrânî, Mehmet Ali Hilmi Baba, Edib Harabi, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Neyzen Tevfik, Namık Kemal, Kangal’lı Âşık Ruhsati, Sarkışla’lı Sefil Selimi (Ahmet Günbulut) Narman’lı Sümmânî ve daha niceleri bu Alevi irfanda kendilerini bulmuşlardır.

“Bu kızılbaş olmuş, yunmaz” diyorlar,

“Kestiği haramdır, yenmez” diyorlar,

“Camiye mescide konmaz” diyorlar,

İmam Şah Hüseyn’e uydum uyalı.

(Sefil Selimi)

Anadolu ve Sivas’ın insanı, muhabbetlerinde Alevi deyişleri söylerler, Alevi âşıklarını dinlerler. Alevi türküleriyle efkârlanır, o türkülerle derin muhabbetlere dalarlar…

Alevilerin ezgilerini çıkarın, “Halime’yi Samanlıkta Bastılar”dan başka birey kalmaz.

Makalemizin asıl konusuna gelecek olursak…

Anadolu halkının folkloru on binlerce türkü ve öykü derleyen, bunları notaya alarak TRT arşivinin genelini oluşturan,

1937 ile 1957 seneleri arasındaki Türkiye’nin farklı illerine haftalar veya aylar süren toplamda 18 tane büyük derleme gezileri düzenlemiş,

Ortak derlemelerle birlikte derlediği ve derlenmesine ön ayak olduğu 10 bin civarında eserleri ile,

Ankara Radyosu’nda “Yurttan Sesler” programını yöneten,

Makaleleri ve çeşitli dergilerde çıkan notalı halk türküleri derlemeleri olan,

Hakk’a yürümesi sonrası Kültür Bakanlığı tarafından “Muzaffer Sarısözen – Hayatı, Eserleri ve Çalışmaları”[3] adında bir eser hazırlanan,

Muzaffer Sarısözen’in sadece resminin 100.000’den fazla pula basılmasına rağmen,

Sivas’ın en önemli bir değerinin heykelinin olmayışı; ülkenin gelişmişliği, sanatın özgürlüğü, anlayışın modernliği, Sivas gibi “Türkü’nün başkenti” bir şehre simge, Sivas’lılara gurur kaynağı olacak heykelin eksikliğidir.

Konu benim açımdan oldukça geniş ve makale olarak uzun olabilir ancak kısa kesip, konunun özünü ifade edeceğim.

İslam öncesi putçuluğu (putperestliği) benimseyip bugüne taşımak, heykelleri put olarak görmek gericiliğin geldiği son nokta olur. Aynı zamanda iki yüzlülük de olur; işine geldiğini modern, çağdaş ve teknoloji olarak ifade et, işine geldiğinde gelenek diye atfet (!)

O halde kutsal kitabımız Kuran’ın ilk emri “Oku!” olduğuna göre kitap okuyan bir çocuk heykelinin, bağlamanın en yoğun olduğu ilde genç bir kızın bağlama çalan heykelinin olması  kime ne zarar verebilir, geleceğimiz olan gençliğe örnek olmaz mı?

Kadim kentimiz olan Sivas’ımızın Sayın Belediye Başkanı Dr. Adem Uzun, akademik ünvanı ile Sivas Bilim ve Sanat Merkezi’nde 8 yıl müdür olarak görev yapmış bir sanat insanıdır.

Sayın Başkan Dr. Adem Uzun; eğer Âşık Veysel gibi bir kardeşlik gerçekleştirmek isterse, başta Muzaffer Sarısözen ve Pir Sultan Abdal olmak üzere, daha nice âşıklarımızı Tebriz’de 400 şairin anıtı[4] olduğu gibi bir “Âşıklar Anıtı” olarak Sivas’ımıza kazandırmalıdır.

Gelin Canlar Bir Olalım…

Oktay Ulucan

11 Ocak 2025

[1] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Cilt II (1922-1924). Link: https://atam.gov.tr/wp-content/uploads/2024/03/Ataturkun-Soylev-ve-Demecleri-C2.pdf , Sayfa 146.

[2] Kelime Ata:  “Kızıldan Yeşile Sol – Aleviler, Alibaba Mahallesi Ve Sivas’ta Dönüşen Siyaset”. Tekin Yayınevi, 2021, İstanbul.

[3] Kültür Bakanlığı Yayınları, 1997, Ankara.

[4] “Şairler Anıtı” (Makberet ol Şuara). Yer: İran’ın Doğu Azerbaycan eyaleti, Tebriz şehri.

Sosyal Medyada Paylaş
YAZARIN SON YAZILARI
SERÇEŞME OLABİLMEK - 29 Ocak 2024
BU KORKU NİYE? - 14 Aralık 2023
ORUÇ OL! - 28 Temmuz 2023
HÜSEYİN’İ ANLAMAK - 15 Temmuz 2023
HALİL İBRAHİM SOFRASI - 11 Nisan 2023
8 MART KUTLU OLSUN - 8 Mart 2023
HÜNKÂR MİSALİ - 28 Şubat 2023
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ