MUHASEBE
Virani Baba, “eksik alıp artık satsam yine kâr” diyor. Dönemi itibarı ile düşünsel olarak ne alıp sattığı belli. Bir muhasebe de Avrupa Aleviliğinden biz yapalım.
Alevilerin yüz yıllardır bitmeyen sorunları varken, bir de Avrupa’ya göç ve kültürel farklılıklar nedeni ile sorunları katlanarak gelmektedir.
1960’larda başlayan işçi göçü ile aradan 60 yıl geçmiş, gelen Alevi canlar henüz teknoloji ile tanışmamış, otantik bir şekilde yörelerinde ne varsa heybelerine onu koyup getirmiştir. Getirdiği en büyük parça o güzelim inançlarıdır. Allah-Muhammed-Ali, On İki İmam bağlılığı ve Hz. Hünkâr’dır. Sevgidir, barıştır paylaşılan lokmadır, açılan yürekte mihmandarlıktır.
Yüksek irtifada olan o değerlerin zaman ve koşullar ile inişe geçtiğini düşünüyorum. Üstüne siyaseten 1980 öncesi olaylar, 1980 darbesinin etkisi, Sivas, Gazi ve diğer etkenler Alevi toplumunu huzursuz ederken, Avrupa’nın olumsuz yan etkileri birçok sosyal ve aile felaketini de birlikte getirmiştir.
Başta yalnız gelen, yıllar sonra aile birleşimi ile çoğalan, birçoğu Avrupa’da dünyaya gelen çocuklar var. Bunlar arasında Avrupa’da doğan çocukların başarısının yanında Türkiye’den gelenlerin dil ve uyum sorunu bayağı sancılı olmuştur.
Avrupa’ya göç sonrası ciddi anlamda örgütlenme ise 1993 Sivas Katliamıyla yer bulmuş, geçen 30 yılda birçok kazanımlar elde edilmiştir.
Avrupa devletlerinden kamu tüzel kişiliği, federal ve eyalet milletvekilliği, belediye meclis üyeliği gibi birtakım kazanımlar almamız elbette bizim hakkımız olan ve hakettiğimiz sonuçtur. Bu sonucu takdirle karşılıyorum. Emek verenlere teşekkür ediyor, hak edenleri de kutluyorum.
Avrupa’da devletten alınan projeler, yüzlerce satın alınmış büyük arsalı ve binalı Cemevleri mevcut. Bunlar, Alevilerin yoğun olduğu, birbirine yakın yerlerde kümelenmekte. Modernlik, ihtiyaca cevap verilebilirlik gözle görülmekte. Etkinliklerde doluluk oranları pandemi sonrası azalsa da verilen hizmetler karşılığını bulmakta. Yaşlanan üyelerin Hakk’a yürüme ve kırk erkânı gibi anmalar istisna olsa dabazen gün içinde saat aralığı ile hizmet verilmekte. Artık Aleviler farklı alanlarda da bir araya gelmekte ve örgütlenmekteler. Mesela üniversiteli Alevi gençler, Alevi gençler birliği, Alevi iş adamları birliği, cenaze kolektifi, çeşitli yardım kuruluşları, eğitim vakıfları vs. Kültürel anlamda da kültür sanat kolları; senfonik müzikler, resim, tiyatro vb. alanlarda hizmet vermekteler.
Peki tüm bu güzellikler, kazanımlar olur ve GELİR hanemize yazılırken, eksik alan olan GİDER’lerimiz nelerdir?
Konuyu dışarıdan kazanımlar anlamıyla iki aşamalı olarak ele alacak olursak, benim altını çizmek istediğim konu içe yönelik olanıdır.
Yani, “yolun devamı” en önemli konudur. Ve bu yolun sürülmesi ise olgulara zincirleme şekilde bağlı olmasıdır.
Yol; Anadolu coğrafyasında hâlen köylerde, ocakların bulunduğu mekânlarda yürüyor olabilir. Ancak biz duruma Avrupa düzleminde baktığımızda, inançsal geleneğin yaşaması için inanç önderi dediğimiz dede ve zakirlerin yetiştirilmesi konusunda herhangi bir çalışmanın, planlamanın, hatta çabanın olmayışıdır.
Bu şekli ile görünen manzara hiç hoş değil. Aslına dönmesi ise hiç ve hiç kolay olmayacaktır! Hiyerarşiye bir bakalım: Ocak-Pir-Talip bağlamında Pir’in Pir’i yani Mürşit ve Talip ile Rehberi. Bunun haricinde Muharrem matemi ve Hızır kutlaması. Bir türlü oldurulamayan Müsahiplik ve de yılda en fazla iki cemin yapılması. Tüm bunlar artık kitaplarda ve anlatılarda kalmakta. Bakalım, köy kökenli yaşlılar ve mevcut inanç önderleri dünyayı terk ederse, her milletten evlilikler ile kim inancı nasıl yaşayacak, yolu nasıl sürecek, ne anlatılacak, nasıl bir kültür ortaya çıkacak?
Günümüzdeki dedelerin büyük çoğunluğu emekli statüsünde. Her sene Nisan-Ekim arası ya köyünde ya da tatil beldelerindeler. Genç olan dedeler ise mecburen az çok çalışmak zorunda ve zaman sıkıntısı yaşamakta. Ayrıca bizim dedelerin yaşamsal sosyal hakları olmadığı, Diyanet gibi arkalarında da devlet gücü olmadığı için günümüzden geleceğe dede yetiştirme konusunda büyük sıkıntılar bizleri beklemekte. Bir dönem Alevi akademisinin çalışması, çatı örgütümüz AABF’nin Weingarten Yüksek Öğretmen Okulundaki eğitime öncülük ettiği, ancak oraya belirli eğitim düzeyi (pedagojik eğitim/altyapı) olması gerekçesi ile talep ve arzın birbirini tamamlayamadığı çok açıktır.
Günümüzde cemevlerimizde, özellikle yaz döneminde, hizmet görecek dede bulunamadığı, mevcut dede çocuklarının ise cemevlerinden uzak durduğu, itikat anlamında günümüz tabiri ile Z kuşağı çocuklarımızın inanca yabancı olması, çocukların Türkçeyi anlamıyor olup, hele ibadette etkili olan Farsça gülbenk ve mersiyeleri hiç anlamıyor olması sorunu büyütmekte.
Şu günlerde bir dedeme sordum: “Dedem, günümüzde bizim dedemiz, pirimiz ve yol önderimiz var. Peki, benim torunumun Pir´i olacak mı?” Dede güldü ve dudak büktü.
Eğer hesabın altını çizecek olursak;
Çağımızın internet çağı, yaşamın Anadolu’nun dışında inanç ve kültürün tamamen farklı coğrafyada olduğu, sayın yöneticilerin tüm kurum farklılıklarını bir yana bırakıp benlik getirmeden, ötekileştirmeden inanç önderi dedeler, kurum yöneticileri ve ilgili akademik çevre ile birlikte bir “şûra” gerçekleştirmesi, gelecek kuşaklar için Aleviliğin yaşanıp yaşatılması adına durumun vahametini ortaya koyup, sorun tespiti yapıp, çözüm üretmesi gerekmektedir.
Tabiri caiz ise, şoförsüz arabanın yol alamayacağı gibi aksi halde gelecekte Alevilik de, inanç önderi olmadan, yol alamayacaktır.
Bu sorumluluk bugünkü üst yöneticilerindedir. Aksi halde vebal olacak, herhangi bir çaba sarf edilmemesi halinde kurumlar sade bir demokratik kitle örgütü olmaktan öteye gitmeyecektir.
Kul Himmet üstadın deyişi ile Avrupa´nın bütün binaları, bütün resmî kazanımları, kurumsal makamları da “senin olsa, ne fayda!”.
Oktay Ulucan
5 Ocak 2023