ALEVİ PORTAL

Gönül Kalsın, Yol Kalmasın

Doç. Dr. Mehmet ERSAL

Doç. Dr. Öğr. Üyesi; İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

Bu metin benim de bir üyesi olarak bulunduğum Whatsaap grubunda paylaşılan görüş ve yazılar üzerine yazılmıştı. Birçok dost sosyal medya hesabında yazıyı paylaşınca topluma ulaşması için Alevi Portal sitesinde de yayınlamak istedim.

Sevgili Canlar, Geleneksel Alevilik adına gönlü, aklı ve imanı ile hizmet etme gayretinde olduğuna inandığım yol hizmetkarları. Benim sosyal medya hesaplarım yok. Bu sebeple son dönemde Alevilik adına yapılan tartışmaların çok azını takip edebiliyorum. Takip edebildiğim kadarında bile bu güzel Yol’un ve inancın hiç hak etmediği şekilde, Nasreddin Hoca’nın leyleği kuşa benzetmesi gibi, insanların kendi hayat tarzları ve düşünceleri ile bağlantılı olarak tanımlandığını görmekteyim. Tarihsel süreçte hep tanımlanan biz Aleviler, günümüzde tanımlayan olduk. Eskiden bize Sünni ulema don biçer, “bu şekle gireceksin” derdi, şimdi biz onları koyduk geçtik. Öncelikli olarak bizi her geçen gün daha aşağıya çektiğini düşündüğüm tartışmalara girmek istemezdim. Ama inandığım ve güvendiğim birçok insanın paylaşımlarındaki gördüğüm analizlerin ileride kötü niyetli yorumlamalarla farklı noktalara çekilebileceğini öngördüğüm için uykumu kaçıran bazı husular konusunda açıklamalar yapmak istedim. Daha doğrusu birçoğu bugün Hakk’a yürüyen yol erenleri ile lokma ettiğimiz muhabbetler gözümün önüne gelince yazmamak beni daha da rahatsız etti. Bazı tartışmaların ehli ile yapılabileceğini düşündüğüm ve inandığım için mevcut bazı tartışamalar üzerine ne kadar kısa anlatabilirsem bazı açıklamalar yapmak istiyorum.

Okuyan yazan, farklı dinleri, inançları ve inanç toplumlarını takip etme gayretinde olan bir insanım. Bu okuduklarımda görmediğim tanımlamaları bizim toplumuzda görmek üzücü. Elbette inançlar tartışılır, yorumlanır ve güncellenir. Lakin hangi Hristiyan İsa’yı, hangi Musevi, Musa’yı tartışma konusu ediyor, görmediysem benim hatam olabilir. Oysa bizim tartışmalarımızın ana kahramanları çoğu zaman, inanç sisteminin kurucu şahsiyetleri oldu ve olmaya devam ediyor. Bir inanç sistemi üzerine çalışan bilim insanı olarak yirmi yıla yakın bir zaman diliminde geleneksel Alevi topluluklar üzerine saha araştırmaları yapıyorum. Türkiye ve Balkan coğrafyasındaki Alevi topluluklar üzerine uzun soluklu saha araştırmaları ile topladığım bir arşivim var. Referans noktam şahsi fikirlerim değil, eldeki verinin bilimsel yorumlanması ve analizidir. Kısaca birkaç hususu değerlendirmek istiyorum. Geçen sene İzmir’de Akademik koordinatörlüğünü yürüttüğüm İzmir “Alevilik Bektaşilik Günleri” kapsamında yapılan sempozyumda sunduğum bildirimde bu tartışmalara karşı görüşlerimi detaylı açıklamıştım.  Burada tartışmalara cevap olması için özet birkaç husus ile mevcut duruma katkı sunmak istiyorum.

Öncelikle Alevilik bir inanç sistemidir. Her inanç sistemini tanımlarken bazı referanslara ihtiyacımız vardır. Bunları kısaca şu şekilde başlıklandırabiliriz.

  1. Kurumsal Yapı ve Hiyerarşi: Bu başlıkta iki husus vardır. Birincisi inancın mitik ve teolojik kökenlerindeki şahsiyetler. Bunlar, Tanrı, elçisi ve onun görüşünü aktarmaya devam eden kutsalın parçası olan kişiler. Bu Alevilik için Hak Muhammet Ali, On İki İmam ve Velilerdir.

Kurumsal hiyerarşi ise, inanç sistemini kuran ve yaşatan karizmatik inanç önderleri merkezli kurumlardır. Bunun cevabı Alevilik için Dede ocaklarıdır. Ocağın kurucusu karizmatik inanç önderi,  onun kutsal soyunu devam ettiren pirler, mürşidler, dedeler, onların talipleri. Bunların kendi arasında inançsal  hiyerarşisini talip rehber pir,  ocaklar arası hiyerarşiyi ise, rehber, pir ve mürşid şeklinde kısaca özetleyebiliriz.

  1. Yazılı ve Sözlü Arka Plan: Alevi inanç sisteminin söylenilenin aksine mevcut durumuna göre güçlü bir yazılı arka planı ile sözlü kültür ile desteklenen çok güçlü mitik ve teolojik arka planı mevcuttur.

Yazılı kaynaklar: Buyruk, Velayetnameler, Menakıpnameler, Cenknameler, Cönkler, Şecerenameler, Erkan defterleri (Dua, gülbeng ve ritüelde okunan icra metinleri), Kutsal metinler (Deyiş, Nefes, düvaz, ayet, kelam vb, Alevi âşık ve zâkirlerinde yazılmış ve icra edilmiş metinler), vb.

Sözlü kaynaklar: Asırlardan beri aktarılagelen bir kısmı yazılı kaynaklara da aktarılmış, bir kısmı kutsal olduğuna inanılan enstrümanlarla icra edilmiş inanç sisteminin mitik ve teolojik arka planını aktaran ve yaşatan anlatmalardır.

  1. Ritüeller: İnanç sisteminin yaşatıldığı, aktarıldığı ve güncellendiği temel yapı ibadetleri yani ritüellerdir. Aleviler için cem ritüeli ve cem ritüeli dışında icra edilen ritüel ve inanç pratikleri temel ritüel evrenini oluşturur.

Ritüeller, Alevi inanç sistemi için kutsal mekanı (Cemevi, Dergah,  Tekke, Baba damı, erkanevi,…), kutsal metinleri (Haktan sadır olduğuna inanılan metinler nefes, ayet, düvaz, kelam, mersiye, gülbeng, hutbeler ve bazı Kuran ayetleri…), kutsal kişileri (Dede, kutsal hizmetliler, zâkir, sâki, sakka, süpürgeci…) ve kutsal zamanı yaratır ve aktarır. Bizi Alevi, diğeri öteki yapan temel tanımlama noktası ritüellerdir. Geleneksel bağlamda Aleviler için ritüel bâtından, zahire geçiştir. Kutsalın parçası olma ve gizli olanı öğrenme, aktarma ve güncelleme ortamıdır. Yazılı ve sözlü arka plan ile birlikte mitik ve teolojik eğitimin merkezidir.

Türkiye, Balkanlar ve İran coğrafyasındaki kendi saha araştırmalarım ve mevcut veriler merkezli bir Alevilik tanımı yapmak gerekirse Alevilik İslam merkezli bir inanç sistemidir. Yukarıda üç maddede tanımladığım bütün başlıklar bunu işaret eder. Aleviliği farklı bir şekilde tanımlamak isteyen birinin yukarıdaki üç başlığın altını tanımlaması ile ilişkili olarak doldurması gerekir. Elbette Alevilik, eski Türk inançlarından yaşadığı kültür evrenindeki başka inançlardan etkilenmiştir. Hiçbir inancın homojen olmadığı gibi o da değildir. Kendi kültür evreninde “yol bir sürek binbir” diyerek çok zengin bir ritüel evreni ona bağlı olarak yaratılan icra metin repertuarı  ve ezgi repertuarı sahip olmuştur. Ama bu binbir yolda icra edilen ritüellerin kıblesi aynıdır. Hak Muhammet Ali merkezli kutsal hiyerarşi, yazılı ve sözlü arka plan ve ritüellerdir. Hiçbiri bir diğerini yalanlamaz ve inkar etmez. Tabiri caizse Yol’un dili ile, “biz binbir dondan Ali’yi görürüz”. Bu Ali’de herkesin bildiği İslam tarihindeki Ali’dir. Farklı yerlere çekmek komedi doğurur.

Burada iki hususa daha girmek istiyorum: Kuran ve Cenaze.

Birincisine gelirsek yıllardır sahada olan bir araştırmacı olarak dağ başında, dere çukurunda onlarca Hak yoldaşı dede, âşık ve taliplerle görüşmeler yaptım. Yüzlerce geleneksel cem ritüelini kayıt altına aldım. Hiç birinin Kuranı inkar ettiğini görmedim. Hiçbirinin Kuran’ın Osman’a ait olduğunu bizim kutsal kitabımız olmadığı lafını duymadım. Ama şunu sıkça duydum. Kuran’dan Ehlibeyt’e ait ayetler çıkarılmış. Bu sebeple biz Kuran’ın aslını yol âşıklarının şerhi olan kelamlardan, ayetlerden öğreniriz. Kendi dilimizde, kendi yolumuzca sır ve aşikar ederiz lafını duydum. Ulu ozanların metinlerini okudukça, ritüellerde bu metinlerin icralarını ve icra işlevlerini gördükçe bu bağlamı daha rahat anladım. Aleviler Kuranı okumuş, anlamış ve kendi dilince, kendi yolunca Telli Kuran haline getirmiş. Bazen öyle kelamlar yazmışlar ki Kuran ayetlerini deyişlerle açıklayarak adına ayet demişler. Yüzlerce geleneksel ceme girdim. Tamamına yakınında (Eğer güçlü bir Sünnileşme yaşamamışsa) cemde Kuran’dan iki sureden okunan ayet dışında ayet okunduğuna rastlamadım. Sadece Nur suresinden iki ayetle ile delil uyardıklarını ve musahip hizmetinde erkandan geçerken Fetih suresi 10. ayeti okuduklarını tespit ettim. Son zamanlarda sık sık gördüğüm Doksanlı yıllarda bazı dedelerce başlatılan bir anlamda kabul görmemeye bir cevap olarak Kuran ayetleri ile cemi ve yolu anlatma gayretini de anlamış değilim. Bence bu durum bir kompleks göstergesidir. Ben hiç Sünni hocaların Kuran’da namaz aradıklarını görmedim. Kuran’ın şu ayetine göre şöyle namaz kılıyoruz dediklerine de şahit olmadım. Yol erenlerinin gerçekten böyle bir derdi olsa Kuran ile bu hizmetleri yaparlar, bu kadar kelama hayat vermezlerdi. Üzüldüğüm bir noktada Kuran üzerinden ritüeller üzerine yapılan bu izahların işin ehli kişilerce ciddiye alınmamasıdır. Aleviliğin kimseye kendini kabul ettirme gibi bir gayreti olmamalıdır. Bu Kuran merkezli yorumlamalar görüyorum ki birçok cami imamı üslubu ile hizmet gören dedelerin doğmasına sebep oldu. Dilleri bizim dilimiz olmaktan, üslupları Yol’a dair olmaktan uzaklaştı. Gerçekten böyle bir izaha gerek olsaydı. Benim Hak sözü söylediklerine inandığım Ulu Ozanlar yapardı. Belki de kolay olan bu olurdu.

İkinci ve daha popüler olan tartışmaya hatta hakaretleşmeye varan hususa gelirsek Alevi cenaze hizmeti nasıl yapılmalıdır. Tabii neden böyle soruyorum biz bunu da isteğimize göre şekillendirebileceğimize inanmışız ve epey farklı icralar da geliştirmişiz. Son otuz yılda özellikle şehirlerdeki cemevlerini ayakta tutan temel gelir kapısı cenaze hizmetleridir. Ne acıdır ki şehirleşme ile birçoğumuz inancından uzaklaştı. Ötekileşti, Sünnileşti ya da Şiileşti. Cemevine, cenazesi gelen Alevi topluluk ceme gelenlere oranlara yüzde doksana yakındır. Bu durum birçok kişinin cemevi ile ilk tanışmasının bir yakının cenazesi olduğu gerçeği ile karşılaşmamızı sağlıyor. Birçok Alevinin, cemevi ilk karşılaşması yakınlarından birinin cenazesi ile gerçekleşiyor. Daha kötüsü cenazesi cemevine gelen Alevi canların sayısı hızla artıyor. Bu durum, Alevilik için en popüler tartışma konusunu da ortaya çıkarıyor. Kimse ikrarı, musahipliği tartışmıyor. Oysa biz cenazeye de “erkan” adını vererek zahiri bir hizmetten esas hizmete geçip tartışıyoruz. Erkan kavramı on iki hizmetin yapıldığı cem ritüelli için kullanılan bir kavramdır. “Namaz” kelimesi hoşumuza gitmiyor diye erkan kavramını kullanmayı tercih ediyoruz. Hatta bunu son zamanda “sünnet erkanı”na kadar indirenlerimiz var. Halbuki geleneksel ocakların cem ritüellerinin neredeyse hepsinde “Tarikat namazı, halka namazı, dede namazı, namaz ya da tecella temenna dolanma” adı ile icra edilen bir ritüel vardır. Ama bizim geleneksel adlandırmalardan haberimiz olmadığı için bu kavramın Sünni İslam’a ait olduğunu düşünürüz ve yolumuza pek yakıştıramayız. Genç neslin haklı olduğu hususlar olduğu da inkar edilemez. Özellikle son yirmi yılda İslam adına yapılanları gören bir gence bu konuları anlatmak o kadar zor ki anlatamam. Ama babasını, dedesini bu hizmetlerde görenin görmezden gelmesi anlaşılır değil. Cenaze bir dışarı hizmetidir. Alevilik için Hakk’a yürüyen ikrarlı ve musahipli can için ölümünden sonra yapılan “Dar Kurbanı Cemi” esas erkandır. Çünkü bu Yol’un son razılık ve helalleşme hizmetidir.

Bu toplum, 16. yüzyıldan itibaren cenaze namazı kılınmaz ve katli vaciptir fetvalarına maruz kalmış bir toplumdur. Geleneksel toplumda kendi cenazesini, Yol’un tabiri ile, yabancıya, Yezid’e düşürmemiştir. Birçoğunuzun ocağında, köyünde “Hoca Dede” ya da “Hoca” lakaplı kişiler yaşamış ve yaşamaktadır. Bu yol cenaze hizmetlerini görmek için eski yazı bilen kişiler yetiştirmiştir. Bu kişilerin temel vazifesi de cenaze hizmeti olmuştur. Bütün sosyal bilimciler bilir ki ritüellerin oluşumu asırlar alır. Güncellenmesi için bile uzun zamanlara ihtiyaç vardır. Geleneksel toplumda kutsal kabul edileni değiştirmenin zorluğu da bilinmektedir. Belki şu denilebilir Alevi -Sünni birlikte yaşayan yerleşim birimlerinde bizimkiler mecbur kaldı, onlara benzedi. Bir kere seni sapkın olarak gören neden cenazeni kaldırsın. Bugün bile camiden kalkan cenazelerde imam efendi itikadınca yükü sırtından atmak için “Müslüman olduğuna şahitlik eder misiniz” diye sormuyor mu? Bu kadar zülme rağmen yolundan dönmeyen en kötü koşullarda yaşamaya razı olan bir toplum neden bir dışarı hizmeti için değişsin. Dedelerin şahsi arşivlerinden birçok cönk ve erkanname içerikli eski yazı metinler topladım. Bir kısmını yayınladım. Bunlarda cenaze namazının nasıl icra edileceğini yazanları gördüm. Daha önemlisi Tahtacı topluluklar üzerine on yıla yakın bir süredir çalışıyorum. Mersin’den Çanakkale’ye kadar onlarca Tahtacı köyünde ölüm ritüelleri üzerine derleme yaptım. Bağlama ile cenaze gömme ritüeline bugün icra edildiği gibi hiç şahit olmadım. Hepsinde olmamakla birlikte bazı Tahtacı obalarında bir can hava karardıktan sonra Hakk’a yürürse başında bir delil uyarıp üç ölüm nefesi okunur, daha sonra başında ağıtlarla gün ağarıncaya kadar beklenir. Sabah yıkar kefenler, cenaze namazını kılıp kıyafetleri ve emanetleri ile gömerler. Tahtacı obalarında yaptığım mülakatlarda eskiden uzun aylar kaldıkları ormanlarda çalışırken Hakk’a yürüyen can olursa ve cenaze namazı hizmetini yapmayı bilen kişi yoksa yıkayıp kefenleyip gömdüklerini belirttiler. Onun dışında cenaze namazı yoktuyu duymadım. Bugün kendini Şamanist olarak tanımlayan veya cenaze namazını kıldırmak istemeyen var mı? derseniz elbette var.

Bir diğer konuda ulu ozanlardan bazılarının kelamlarında cenazeye ve namaza dair atıflar var. Hz. Muhammet, Hz. Ali ve On İki İmamların cenaze hizmetleri ile ilgili onlarca sözlü anlatma geleneksel toplumda güçlü bir şekilde yaşıyor. Biz aynı dinin insanları isek elbet benzer ritüellerimiz olacaktır. Mesela yıkama kefenleme, kolsuz göyneği giyme gibi birçok husus da birebir aynı. Yarın onları da mı değiştireceğiz. Sağ omzumuz üzerine değil de sırt üstü ya da dik mi gömüleceğiz. Kendimize yeni kıbleler mi bulacağız. Kendimize bulduk atalarımızın mezarlarına nasıl çözüm bulacağız. Bunlar, Yol’un geleneksel bağlamı ile düşünülüp değerlendirilmeli, güncellenecekse de geleneksel bağlamdan koparılmamalı. İnsanların vasiyetleri, Yol’un önüne geçmemeli. “Gönül kalsın, Yol kalmasını” kendine düstur eden bir topluma yakışan şekilde icralar olmalı. Bugün Türkiye’de bazı cemevleri cenaze namazı isteyenler cemevlerimize gelmesin diyecek kadar cesur Alevilik tanımları yapabiliyor. Bu kavga, hayatında cami kapısından girmeyen ikrarlı ve musahipli birçok canın cenazesinin cami musallasından kalkmasına neden oluyor.

Belki uzattım, ne kadar kısa anlatılabilirdi bilemedim. Belki de bazılarımızı kırdım ve kızdırdım. Amacım inanın bu değildi. Sadece bu güzel inancı bu tartışmalar için daha da itibarsızlaştırmayalım istedim. Eksik bizden tamam erenlerden. Cümleye niyazla

Doç. Dr. Mehmet ERSAL

Sosyal Medyada Paylaş
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ