Dede Korkut Kitabını Alevilik Penceresinden Okumak 2
…
Bu anlamda Türk kültür ve edebiyatı içerisinde yer alan önemli eserlerin müzelik durumda değerlendirilmesinden ziyade, günlük hayat içerisinde yaşatılması ve yaşatıldığı gelenek ve göreneklerin tespiti, muhafazası ve sürdürülebilir hale getirilmesi oldukça önem taşımaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türk edebiyatının en önemli yapıtlarından biri olan Dede Korkut Kitabı da bu eserler içerisinde yaşatılması ve canlı tutulması gereken temel eserlerin başında gelmektedir. Hâlihazırda bu eseri inançları, gelenekleri ve görenekleri içerisinde yaşatan Türk topluluklarının tespiti ve değerlendirmesi de bilimin görevlerinden biridir. Bu tespitten hareketle çalışmamızda, Dede Korkut Kitabı‟nın günlük gerçek hayat içerisinde yaşadığı ve yaşatıldığı Alevi inancına mensup toplulukların gelenek ve görenekleriyle mukayeseli olarak ele alacağız. İncelemelerimizi Dede Korkut Kitabı‟nın Dresden nüshasını esas alıp çalışmamıza kaynaklık eden farklılıklarda Vatikan nüshasından da yararlanacağız. Dresden nüshasını temel almamızda iki husus önem arz etmiştir: Öncelikli olarak Dresden nüshasında on iki anlatmanın yer alması bizim için veri havuzunu genişletmiştir. İkinci olarak Alevilik bağlamında analiz etmek için tespit ettiğimiz kavram, unsur, şahsiyet, anlatma ve diğer unsurlarda Vatikan nüshası ile Dressden nüshası arasında kayda değer bir farklılık tespit edilmemiştir. 2 Nüshalar arası farklılıkta Vatikan nüshası tespit ettiğimiz hususlarda destekleyeci metin olarak ele alınmıştır.
Bu makalenin amacı, kesinlikle bir tanımlama değildir. Sosyal bilimlerin temel vazifesinin doğruyu tek bir bakış açısıyla tanımlamak olmadığını düşünüyoruz ki, Türklerin XV. yüzyıl öncesi dönemlerdeki hayatını konu edinen anlatmalar hakkında tanımlayıcı bilgi ortaya koymanın doğruluğu da tartışmaya açıktır. Bizim yapacağımız ise Alevi inancına mensup toplulukların yaşadığı yerleşim birimlerinde yürüttüğümüz saha çalışmalarında topladığımız veriler ve konuyla ilgili diğer araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalarda elde edilen bilgiler bağlamında, Dede Korkut Kitabı‟ndaki tespitlerimizi mukayeseli olarak incelemektir. Bu doğrultuda, Dede Korkut Kitabı‟nda mevcut olan ve Alevi toplumunda yaşatılmaya devam eden geleneksel unsurları mukayeseli olarak ele alarak yorumlamaya çalışacağız. Bu mukayeseli incelemeyi de elbette belirli bir yöntem doğrultusunda yapmaya çalışacağız.
Öncelikli olarak, Dede Korkut anlatmalarının yaşadığı ya da kaleme alındığı “zaman” ve “mekân” göz önünde bulundurulacaktır. Dede Korkut anlatmalarının 13. ve 15. yüzyıllar aralığında yazıya geçirildiği hususunda araştırıcılar hemfikirdir (Ercilasun, 2016, s. 27-30). Nitekim eserin her iki nüshasından da bunu anlamak mümkündür. Makalemizin temel bakış noktası, Türk kültürü ve Türk kültürünün İslam dini ile karşılaştıktan sonra aldığı yeni inanç yapısıdır. Bu sebeple bu devrin, yani 13. ile 15. yüzyıllar arasının inançsal tablosunu kısaca ortaya koymanın faydalı olacağını düşünüyoruz.
Dede Korkut anlatmalarının coğrafi konumuna baktığımızda Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Irak, İran, Suriye ve Gürcistan‟a kadar uzanan bir coğrafya ile karşılaşmaktayız. Türklerin bu coğrafyaya yayılmaları İslamiyet‟i kabul ettikleri döneme denk gelmektedir. Bu bağlamda Türklerin Orta Asya‟dan Anadolu ve Balkan coğrafyasına geçişinde önemli etkileri olan Horasan erenleriyle karşılaşmaktayız. Horasan erenleri, Ömer Lütfü Barkan‟ın ifadesiyle kolonizatör Türk dervişleridir. Bu dervişler oba, boy ve aşiretleriyle ve etraflarındaki mürit topluluklarıyla yeni toprakların fethinde ve İslamlaşmasında önemli roller üstlenmişlerdir (Barkan, 1942). Özellikle 13. yüzyıl Anadolu‟sunda Dede Garkın, Hacı Bektaş Veli, Sarı Saltık, Barak Baba, Yunus Emre, Geyikli Baba gibi Dede, Baba, Ata, Abdal unvanlarıyla anılan karizmatik inanç önderlerini görmekteyiz. Bu inanç önderleri bilimsel yayınlarda Yesevi, Kalenderi, Haydari, Cavlaki, Vefai, Melameti gibi sufi akımların temsilcileri olarak sunulmaktadırlar. Hatta bazen, Hacı Bektaş Veli örneğinde olduğu gibi, hepsini içinde barındıran karizmatik bir şahsiyet ile karşılaşmaktayız. Bu karizmatik inanç önderlerinin adlarına kurulu Alevi ocakları mevcut olduğu gibi, bu ocakların büyük çoğunluğu dede-talip topluluklarıyla birlikte günümüzde de varlığını sürdürmektedir.3 Yine söz konusu inanç önderleri adına yazılmış olan velayetnâme ve menakıpnâme türü eserlerde çizilen inançsal tablo Köprülü‟nün “Türk Halk İslam‟ı” (Köprülü, 2004, s. 425) ya da Ahmet Yaşar Ocak‟ın “heterodoksi” (Ocak, 2002, s. 35, 56-170; 2009) olarak adlandırdığı inanç sistemi; “gayri Sünni-gayri Şii” ya da “Türklerin İslam‟ı o dönemki yaşam biçimleriyle kabulü” olarak düşünülebilir. Bu heterodoks inanç biçiminin, o dönem yaylak ve kışlak usulüyle yaşayan Türk topluluklarının yaşam tarzlarına uygun bir inanç yapılanması olduğunu söyleyebiliriz. Dede Korkut Kitabı‟nda yer alan anlatmalar da hemen hemen tüm yönleriyle bu heterodoks inanca ve yaşam biçimine mensup Oğuzları yansıtmaktadır.
Devam Edecek.
2 Gürol Pehlivan tarafından hazırlanan “Dede Korkut Kitabı‟nda Yapı, İdeoloji ve Yaratım -Dresden ve Vatikan Nüshalarının Mukayeseli Bir İncelemesi-” adlı çalışmada, Dresden ve Vatikan nüshaları ayrıntılı olarak ilk defa karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Bu çalışmada, müstensihin metne etkisi bağlamında yapılan tespitler literatüre önemli katkı sunmaktadır (Pehlivan, 2014). Bu çalışmada da görüleceği üzere, makalemize konu olan Alevilik bağlamlı kavram, unsur, şahsiyet ve diğer hususiyetlerin her iki nüshada kayda değer bir farklılık göstermediği anlaşılmaktadır. Yani nüshaların farklı kişiler tarafından yazıya geçirilmesi durumu, Alevilik bağlamındaki tespitlerimizi etkileyecek düzeyde değildir. Hatta Vatikan nüshasında yer alan bazı unsurlar görüşlerimizi destekler niteliktedir.
3 Kalenderî, Haydarî, Vefaî, Cavlakî, Abdal vb. adlandırmaların Alevilik bağlamında kavramsal analizi ve söz konusu sufi akımlarla ilişkilendirilen karizmatik inanç önderlerinin Alevi ocaklarının kuruluşundaki rolleri üzerine geniş bilgi için bk. (Ersal, 2016a, s. 9-78).
*Bu makale Doç. Dr. Öğr. Üyesi Mehmet ERSAL ve Dr. Öğr. Üyesi Bülent AKIN ortak çalışmasıdır.