Dede Korkut Kitabını Alevilik Penceresinden Okumak 1*
Öz
Dede Korkut Kitabı, Türk kültürü, inançları ve geleneklerini içerisinde barındıran oldukça önemli bir eserdir. Bu yönüyle Dede Korkut Kitabı, farklı bilimsel disiplinlerin bakış açısıyla akademik yayınlara konu olmuştur. Bu yayınların bir kısmında Dede Korkut Kitabı‟ndaki bazı hususlara Alevilik bağlamında oldukça sınırlı olarak değinilmişse de Dede Korkut Kitabı‟nın Alevi inanç sisteminin sosyal hayat tarzı, ritüelleri, hiyerarşik yapılanması, toplumsal kabulü, geleneksel ve kültürel unsurları bağlamında doğrudan ele alındığı herhangi bir akademik çalışma yapılmamıştır.
Bu makalemizde, sözünü ettiğimiz eksiklikler göz önünde bulundurularak Dede Korkut Kitabı, Alevi inanç sisteminin sosyal, kültürel, hiyerarşik ve ritüelik yapısı bağlamında analiz edilmiştir. Türkiye, İran ve Balkanlardaki Alevi dede ve talip toplulukları üzerine yaptığımız saha çalışmalarında, Dede Korkut Kitabı‟ndaki hayat tarzı, inanç sistemi, ritüeller, toplumsal kabuller, motifler, kalıp ifadeler ve sosyal hiyerarşi gibi birçok unsurun Alevi topluluklarca yaşatıldığı tespit edilmiştir. Gerek Aleviliğin yazılı geleneğinde gerekse sözlü gelenekte yaptığımız tespitler, saha çalışmalarımızda topladığımız görsel verilerle desteklenerek Dede Korkut Kitabı mukayeseli olarak Alevilik penceresinden okunmaya çalışılmıştır.
Giriş
Türk kültürünün en önemli eserlerinden biri olan Dede Korkut Kitabı, Türk edebiyat tarihi içerisinde, Fuad Köprülü‟nün ifadesiyle, “Terazinin bir kefesine Türk Edebiyatını, diğer kefesine Dede Korkut‟u koyarak” yapılacak bilimsel mukayeselere kapı aralayacak kadar, kıymetli bir eser olarak kabul görmüştür. Böylesine kıymet verilen bir kitabı, sadece bir edebî eser ve bu eser içerisinde yer alan anlatmaları (boyları) bir edebî tür olarak görmek ne derece yeterlidir? Dede Korkut Kitabı için böyle bir değerlendirme elbette yetersiz kalacaktır. Bu sebepledir ki Dede Korkut Kitabı, başta Azerbaycan olmak üzere Türklerin yaşadığı birçok yerde de “Oğuzların Ansiklopedisi” olarak tanımlanmaktadır. Çünkü bu eserde, eski Oğuzların, yani Türklerin atalarının hayatına dair her şeyi bulmak mümkündür. Dolayısıyla Dede Korkut Kitabı‟nı yalnızca bir edebî eser olarak görüp değerlendirmek doğru olmayacaktır.1 Bu açıdan bakıldığında eski Türklerin yaşamına dair bizi birçok yönden aydınlatan Dede Korkut Kitabı‟ndaki anlatmalarda yer alan unsurların nerede, hangi Türk toplulukları tarafından ve hangi biçimlerde güncellenerek sürdürüldüğü hususunun tespiti ve incelenmesi oldukça önem arz etmektedir. Bilhassa halk bilimi başta olmak üzere, saha çalışmalarına dayalı araştırma ve inceleme yapan bilim dallarına bu konuda önemli görev düşmektedir.
Halk bilimi, bir edebî metni incelerken o metnin yalnızca kendisine ve dokusuna has özelliklerini ele almaz. Halk bilgisi ürünleri, tarih içinde bir yerlerde donmuş yaratmalar olmadıkları gibi, bu yaratmalar kendi çevreleri içinde bir hayata, bir renkliliğe ve canlılığa sahiptir. Bu ürünler, sadece geçmiş zamanların yaratmaları değil, aynı zamanda günümüzde de yaşayan, yaşatılan ve yaratılan değerlerdir (Ekici, 2013, s. 7-13; 1998, s. 27). Dolayısıyla halk bilimi; edebî metinleri, yaratıcısı ya da icracısından bağımsız, donmuş veya dondurulmuş birer cansız malzeme olarak ele alan bir bilim dalı değildir. Aksine bu metinlerin yaratım ve icra bağlamlarını göz önünde bulundurarak değerlendiren ve incelemelerini bu metinlerin canlılığının ve güncellenebilirliğinin bilincinde olarak yapan bir bilim dalıdır. Bu anlamda Türk kültür ve edebiyatı içerisinde yer alan önemli eserlerin müzelik durumda değerlendirilmesinden ziyade, günlük hayat içerisinde yaşatılması ve yaşatıldığı gelenek ve göreneklerin tespiti, muhafazası ve sürdürülebilir hale getirilmesi oldukça önem taşımaktadır.
Devam edecek…
1 Ahmet Bican Ercilasun‟un, Dede Korkut Kitabı‟nın yalnızca bir edebî eser olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığı ve bu eserin eski Türklerin hayat tarzını tamamıyla yansıtan bir ansiklopedi niteliğinde olduğu yönündeki değerlendirmeleri ile eserde yer alan anlatmaların “boy” adı verilen birer edebî tür olarak kabul görülmesi hususundaki öneri ve görüşleri için bk. (Ercilasun, 2016, s. 27-28).
*Bu makale Doç. Dr. Öğr. Üyesi Mehmet ERSAL ve Dr. Öğr. Üyesi Bülent AKIN ortak çalışmasıdır.