ALEVİ PORTAL

Okuma Kültürü ve Sosyal Medya Üzerine Bir Özeleştiri: İğneyi Kendimize

Yüksel MERİÇ

Bu yazı bir suçlama değil, samimi bir davettir. İğneyi kendimize batırma cesareti gösterebilirsek, yolumuzu yeniden düşünceyle, bilgiyle ve irfanla besleyebiliriz. Alevilerin kurduğu sosyal medya platformlarında, siyasi, ya da kişisel polemik içeren paylaşımlara son derece yoğun ilgi ve yorum gelirken Alevi toplumunun kendi inanç esaslarını ve geleceğini ilgilendiren paylaşımlar maalesef beklenen ilgiyi görmüyor. Sosyal medyada paylaşılan bir kitap önerisi, bir inanç konulu makale genellikle sessizlikle karşılanıyor.

Çok satan ilk yüz kitap listesinde yokuz!

Toplumlar, kendilerini yalnızca dış baskılarla, tarihsel travmalarla ya da ötekilerin tutumlarıyla açıklayamaz. Asıl yüzleşme, iğneyi kendimize batırabildiğimiz ölçüde anlam kazanır. Alevi toplumu açısından son bir yılın okuma, paylaşma ve ilgi pratiklerine baktığımızda, bu yüzleşmenin ertelenemez bir ihtiyaç olduğu açıkça görülmektedir. Son bir yıl içinde en çok satan kitap listelerine göz attığımızda, Alevilikle doğrudan ilgili tek bir eserin dahi yer almaması dikkat çekicidir. Oysa Alevilik; yol, erkân, edep, irfan ve hakikat üzerine kurulmuş bir inanç ve düşünce geleneğidir. Bu geleneğin sözlü mirası kadar yazılı kaynakları da vardır. Buna rağmen, Alevi toplumu olarak kendi inanç ve kültürümüzü konu alan kitaplara yönelmememiz, üzerinde durulması gereken ciddi bir sorundur.

Sosyal medya çağında yaşıyoruz. Beğenmek, paylaşmak, bir görsele ya da slogana birkaç saniyelik ilgi göstermek son derece kolay. Ancak konu bir kitap, bir makale ya da düşünsel bir metin olduğunda aynı refleksi göstermiyoruz. Alevilikle ilgili bir kitap paylaşımı, çoğu zaman birkaç beğeniyle sınırlı kalıyor; nitelikli bir makale ise neredeyse görünmez oluyor.

Bu durum yalnızca bireysel ilgisizlikle açıklanamaz. Alevi WhatsApp ve Facebook gruplarında güncel siyasi tartışmalar, polemikler ya da duygusal çağrılar yoğun ilgi görürken; bilgiye, düşünceye ve okumaya dayalı paylaşımlar sessizlikle karşılanıyor. Bu tablo, bilginin değil tepkiselliğin ve anlık duyguların daha fazla karşılık bulduğunu gösteriyor.

Oysa Alevilikte “eline, beline, diline sahip olmak” ilkesi kadar, bilmek ve anlamak da esastır. Pir Sultan’dan Yunus’a, Hacı Bektaş’tan Nesimi’ye kadar yol önderleri, insanı düşünmeye, sorgulamaya ve hakikati aramaya çağırmıştır. Bu çağrının temel araçlarından biri de okumadır.

Bugün ise ironik bir durumla karşı karşıyayız: Yol önderlerinin resimleri duvarlarımızda ve sosyal medya profillerimizde yer alıyor; fakat onların düşüncelerini, metinlerini ve öğretilerini okuyup anlamaya yeterince zaman ayırmadığımız anlaşılıyor. Görsel sadakat, düşünsel sadakatin önüne geçmiş durumda.

Kendimizi Eleştirmeden Yol Alamayız

Eğer Alevilikle ilgili kitaplar okunmuyorsa, makaleler ilgi görmüyorsa ve düşünsel üretimler karşılık bulmuyorsa, sorumluluğu yalnızca yazarlara, akademisyenlere ya da kurumlara yüklemek kolaycılık olur. Asıl soru şudur: Biz ne kadar okumak istiyoruz? Ne kadar öğrenmeye, derinleşmeye ve kendimizi geliştirmeye talibiz?

Unutmamak gerekir ki bir inanç ve kültür, yalnızca ritüellerle değil; bilgiyle, bilinçle ve süreklilikle yaşatılır.

Sosyal Medyada Paylaş
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ