ALEVİ PORTAL

İmam Rıza’nın Hayatı

12 İmamlardan İmam Rıza’nı yaşamı, düşünceleri ve bazı konuşmaları ile ilgili hazırladığımız bu yazıda İran Allameh Tabatabai Üniversitesi öğretim üyesi ve  Uluslararası Ehlibeyt Kurultayı Uzmanı Hasan Sadıkiyan’ın  İki Garip İmam Dergisi , Ağustos 2017  sayısındaki bilgilerinden yararlanılmıştır.

Hz. İmam Ali bin Müsa er-Rıza (a.s) 148 Hicri yılının 11. gününde Medine’de doğdu ve 203 Hicri yılının Sefer ayında, 55 yaşında Tus şehrinde Me’mun tarafından şehit edildi. Künyesi Hz. “Ebul-hasan” ve en ünlü lakabı “Rıza”dır. Bu Muhteşem İmam, birçok saygın lakapla anılmıştır. Lakapların en meşhurları şunlardır:

er-Rıza, es-Sabir, ez-Zeki, el-Vefi, Siracullah (Allah’ın kandili), es-Sıddık, el- Fadıl gibi. Babası bütün üstün özelliklerin mirasçısı ve övgüye değer birikimlerin temsilcisi bir şahsiyet olan İmam Musa b. Cafer el-Kazım’dı (a.s) . İraklılar nezdinde, ‘’Allah katında ihtiyaçların karşılanmasına açılan kapı olarak’’ bilinirdi. Annesi “Ümmü Veled” (çocuk sahibi olduğu için azat edilen cariye) idi ve Necme, Seken, Seman ve Tektüm gibi birçok isimle adlandırlımıştır. Değişik rivayetlere göre İmam Rıza, en az otuz sene, en fazla otuz altı sene babasının himayesinde yaşadı. Bu dönem, Hicri 148 senesinde doğmasıyla başlar, Hicri 183 tarihinde babasının şehit edilmesine kadar devam eder. Bu zaman zarfında, Mansur, Mehdi, Hadi ve Harun Raşid dönemlerini yaşadı. Babasının şehit edilmesinden sonra, İmamlığı devraldığı dönemde de, Harun Raşid, Muhammad el- Emin ve Abdullah Me’mun dönemlerine tanık oldu ve Me’mun zamanında veliaht olarak görevlendirildi. Bu bakımdan bu dönemi de iki ayrı aşama şeklinde algılamak mümkündür:

1- İlahı imamlık görevini üstlenmesinden, veliaht olarak tayin edilmesine kadar süren aşama;
2- Mecburen veliahtlığı kabul etmesinden, şehit edilişine kadar süren aşama. Böylece İmam Rıza (a.s) hayatı, üç aşamadan ibarettir diyebiliriz:
Birinci aşama: Doğumundan, babası İmam Musa Kazım’ın(a.s) Hicri 183 tarihinde şehit edilmesine kadar sürmüştür.
İkinci aşama: Babasının hicri 183 tarihinde şehit edilmesinden, Hicri 200 tarihinde veliaht olarak görevlendirilmesine kadar sürmüştür.
üçüncü aşama: Hicri 200 tarihinde veliahtlığın kendisine zorla kabul ettirilmesinden, Abbası halifesi Me’mun tarafından Hicri 203 tarihinde öldürülmesine kadar sürülmüştür ( Dünya Ehlibeyt kurultayı, ‘’Hidayet önderleri
(İmam Rıza(a.s))’’, c. 10, s:49).

Masum İmamlar’ın şahsiyetleri, Allah terbiyesi ile birlikte iki özellik taşıyor:
1- Bütünlük
2- Vahdet (birlik).
1- İmam Rıza(a.s) şahsiyetinde bütünlük: Şahsiyetin bütünlüğünden kastımız, şahsiyette temel sıfatların bulunmasıdır. Bizim İmam Rıza (a.s) dahil masum İmamlar’ımız türlü özellikler ve sıfatlara sahipti.
2- İmam Rıza(a.s) şahsiyetinde vahdet: Şahsiyette vahdetten amacımız, şahsiyet organları arasında uyum, kişinin davranışında belli ilkelerin var olması ve benzer durumlarda tepkilerin aynı olmasıdır. Tuhfet’ül ukul kitabında, Ebu Muhammed Hasan Harranı, Abdulaziz b. Müslim dilinden, İmammet ve İmam meselesine göre (İmam Rıza’dan) şöyle der:
‘’İmam (a.s) her günahtan ve ayıptan arınmıştı, özel ilme ve sabırlılığa meşhurdu. Müslümanların dinine ve saygısına düzen veren, münafıkların öfkesi ve kafirlerin yok edicisidir.. İmamet makamında güçlü, siyaset bilen, riyasete layık, Allah itaet eden ve Allah kullarına hayırseverdi’’. (Tuhfet’ul ukul, S:439 )

Kısaca fedakarlık, insanlara toplum nezdindeki makam ve mevkilerine bakmaksızın saygı göstermek, Hak yolunda mücadele etmek, düşünce gücü, sabırlı olmak, hayatın bütün alanlarında İslami ilkelere uymak, ahlaklı ve edepli olmak, çilecilik, ibadet, cömertlik, sabır ve direniş ve aile ve halk ile güzel davranışta bulunmak gibi özellikler İmam Rıza(a.s) şahsiyetinde bulunuyordu ve aslında dünyanın en ahlaklı insanı İmam Rıza’nın(a.s) ceddi Hazret-i Muhammed’in (s.a.a) hakiki mirasçısıydı.

Bu özellikleri özetlersek şöyle diyebiliriz:
1- Hz. İmam Rıza’nın(a.s) insanlara karşı eşitlikçi ve hayırsever bakışı: İmam Rıza’ya(a.s) göre bütün insanlar değerliydi ve O, bütün insanlara eşit biçimde saygı gösteriyor ve onların eşit olduğunu göz önünde bulunduruyordu. O, insanları küçümsemek ve onlara hakaret ve alay etmekten şiddetle çekiniyordu. O’nun için insanların yüz şekli, ten rengi, zenginlik vs. gibi şeyler değildi. Herkes O’nun bakışında saygılı ve değerliydi ve hatta kullar ve siyahiler bile İmam Rıza(a.s) için çok değerli sayılıyordu. O hazret, başkalarını incitecek hiçbir söz söylemez ve başkaların lafını kesmezdi. İbrahim b. Abbas O’nun üstün ahlakı hakkında şunları söylüyor:

“Hz.İmam Rıza (a.s) hiç kimseye karşı sert davranmadı, kimsenin sözünü kesmedi, hiç kimsenin isteğini geri çevirmedi. Birileriyle beraber oturduğu zaman ayaklarını uzatarak oturmazdı. Kölelerine ve hizmetçilrine sövmezdi. Gülerken kahkaha atmazdı. Yemek yerken sofrasına kölelerini ve hizmetçilerini de oturturdu. Geceleri çok az uyurdu. Gecelerinin büyük kısmını başından sonuna kadar ibadetle ihya ederdi. Çok iyilik eder, çok sadaka verirdi.2”
Abdullah b. Salt, Belhi isimli bir kişiden şöyle rivayet eder:

“İmam Rıza (a.s) Horasan’a yolculuk ederken ben de yanındaydım. Bir gün yemek sofrasının getirilmesini istedi ve
zencilerden ve başkalarından oluşan kölelerini de sofrasnın başına topladı. Dedim ki: “sana feda olayım, bunlar için ayrı bir sofra hazırlasaydın, daha iyi olurdu.” Bu, İmam’ın (a.s) hoşuna gitmedi ve şöyle dedi:

“Sus! Hepimizin Rabbi bir, annemiz bir, babamız bir ve herkesin alacağı karşılık da ameline göre olacaktır…3” Me’mun’un hizmetçisi Yasir şöyle der: “Me’mun’a Nişabur’dan şu şekilde bir mektup geldi: Mecusi bir kişi ömrünün son anlarında malvarlığnıın büyük bir kısmının yoksullar arasında dağıtılmasi vasiyetinde bulunmuştur. Nişabur kadısı bu mirası müslümanlar arasında dağıtmıştır. Me’mun İmam Rıza’ya hitaben şöyle konuştu: ‘’Ağam! bu hususta ne buyuruyorsunuz. İmam şöyle cevap verdi:

‘’Gerçi Mecusiler müslüman yoksullara birşey vermiyor, ancak o kadıya bir mektup yazarak ondan müslümanların aynı miktardaki vergilerini almasını ve Mecusi yoksullar arasında dağıtmasını iste. (Uyun’u Ahbar’ı –Rıza, 2/115)’’

Şebib oğlu Reyyan der: İmam Rıza’ya(a.s) şöyle sordum:

‘’Ablam malvarlığımdan Hristiyanlar’a biraz para vermemi vasiyet etmiştir. Ancak ben bunları müslümanlara bağışlamak istiyorum. İmam Rıza(a.s) şöyle yanıt verdi: ‘’Vasiyeti olduğu gibi uygula. Allah, ‘Vaiyeti değiştirenler günah işleyenlerdir’ diye buyurmuştur. (El Kafi, c.7 s:16; Mesned’ül İmam Rıza(a.s), c.2, s:410)’’

2- Hz. İmam Rıza’nın(a.s) Allah yolunda cömertliği, bağışlayıcılığı ve infakı: Bu büyük İmam, Allah’ın Rızasını kazanmak için infak etmeyi ve fakirlere destekte bulunmayı değil zararsız, hatta ahiret dünyasına faydalı buluyordu. *Bu Hazret’in sahabelerinden Ebu Muhammed Gaffari şöyle diyor:

‘’Ağır bir borcum vardı.  ‘’Bu borcumu ancak efendim ve mevlam Ebu’l-Hasan Ali b. Musa er-Rıza’dan (a.s) yardım alarak ödeyebilirim. Sabahleyin İmam’ın (a.s) evine gittim. İçeri girmek için izin istedim. İmam(a.s) girmeme izin verdi. İçeri girince bana, ‘’Ey Eba Muhammed, Hacetini biliyorum; borcumu biz ödeyeceğiz.’’ Buyurdu. Akşam olunca yemek için bir yemek getirdiler. Biz yemek yedikten sonra İmam (a.s), ‘’Gece bizim yanımızda kalıyor musun yoksa gidecek misin?’’ diye sordu. Ben, ‘’Mevlam’’ dedim; ‘’Hacetimi reva edersen gitmem daha iyi olur.’’ İmam (a.s) bir avuç para alıp bana verdi.

Ben İmam’ın (a.s) yanından ayrıldım. Işığa yaklaşınca kızıl ve sarı renkli dinarları gördüm. Nakşı gözüme çarpan elime aldığım ilk dinarın üzerine güya şöyle yazılmıştır:

‘’Ey Eba Muhammed, Dinarlar elli tanedir. Yirmi altı dinar borcunu için, geri kalan yirmi dört dinar ise ailene harcaman içindir. Ertesi gün sabahleyin baktığım zaman elli dinarda azalma olmamasına rağmen, dinarlar arasında o dinarı görmedim. (Uyun’u Ahbar’ı –Rıza, 2/219) ’’

Adem oğlu Zekeriya şöyle diyor: ‘’İmam Rıza’ya(a.s) ‘yoksulluk ve açlığa müptela olan Ehl-i Zimme’ye mensup bir
kişi çocuğunu yanıma getirerek, ‘Çocuğum senin olsun. Ona yemek ver senin kulun olsun’’, dedi. İmam Rıza(a.s) ona şöyle cevap verdi: ‘’Hür insan alınıp satılamaz. Bu sana yakışmıyor. Ehl-i Zimme’ye de reva değil7’’. İmam Rıza(a.s), Peygamber Efendi’den şöyle aktarmış: ‘’Akıllılığın zirvesine ulaşmak için Allah’a iman getirmekten sonra halk ile dostluk kurmalı ve iyi ve köyü demeden bütün insanlara iyilik yapılmalıdır. ( Uyun’u Ahbar’ı –Rıza, 2/35)’’.

İmam Rızav şöyle buyuruyor: ‘’Cömert insan karşılıklı olarak başkalarıyla yemek paylaşımı yapar ancak cimri insan başkalarının yemez ki başkaları da onun yemeğini yemesin. ( vesail’uş şia, c.15,s:123)’’.

‘’Akıllılığın zirvesine ulaşmak için Allah’a iman getirmekten sonra halk ile dostluk kurmalı ve iyi ve köyü demeden bütün insanlara iyilik yapılmalıdır’’

İmam Rıza’nın(a.s) Horasan’da olduğu sırada, yanında olan bütün malını Arefe günü fakirlere infak ettiğine dair rivayet vardır. Me’mu’nunveziri Fazl b. Sehl, Hazrete dedi:

“Bu tür infaklar zarardır…” dedi. İmam(a.s) ona şu karşılığı verdi  “Tam tersine bu ganimettir. (Menakıb, 9, s:390; (naklen Dünya Ehlibeyt kurultayı, ‘’Hidayet önderleri (İmam Rıza(a.s))’’, c. 10, s:28))”

Gerçek İslam:

İmam Rıza’nın (a.s) dostlarından olan Şazan oğlu Fazl, şöyle diyor: ‘’Me’mun, İmam Rıza’dan (a.s) kendisi için özet bir şekilde gerçek İslam’ı yazmasını istedi. Bunun üzerine İmam, ona şöyle yazdı:

‘’İslam’ın özü Allah’tan başka ilah olmadığına ve onun ortaksızlığına şehadet etmektir (inanmaktır). O öyle bir ilahtır ki, tektir; samet’ttir (kullarının sığınağı, ihtiyaçsız, daimi), kayyum’dur (her şeyi koruyan, ayakta tutandır), duyandır, görendir, kadirdir, kadimdir (ezellidir), kaimdir (daimidir), ve bakidir. O öyle bir alimdir ki hiçbir şeye nispetle cahil değildir; öyle bir kadirdir ki hiçbir şeye nispatla aciz değildir; öyle bir ganidir ki hiçbir şeye muhtaç değildir; öyle bir adildir ki hiç kimseye zulmetmez. O, her şeyin yaratıcısıdır, misil, benzeri, zıttı, eşi ve dengi yoktur. ibadet, dua, rağbet ve korkudan maksat odur.

Şüphesiz Muhammed (s.a.a), kulları arasında onun kulu, elçisi, emini ve seçilmişidir. O, elçilerin seyyidi (efendisi), peygamberlerin sonuncusu ve yarıtılmışların en üstünüdür. Ondan sonra bir peygamber yoktur, onun dini kanunu değişmeyecektir.

 

İmamet meselesinin ispatı

Kuşkusuz İmamet peygamberlerin makamı ve evliyanın mirasıdır. İmamet, Allah’ın ve Peygamber’in (s.a.a) hilafetidir; Emirü’l-Müminin Ali’nin(a.s) makamı ve Hasan ile Hüseyin’in(a.s) mirasıdır. İmamet,
dinin yuları, Müslümanların düzeni, dünyanın yararı ve müminlerin saygınlığıdır. İmam, Allah’ın helalini helal, haramını da haram kılar; şer’i hadleri (cezaları) icra eder, Allah’ın dinini savunur; hikmet, güzel öğüt ve kesin delillerle halkı Rablerinin yoluna davet eder. İmam alemlere ufukta yer edinerek doğan bir güneş gibidir; öyle bir güneş ki, ne eller ona erişebilir, ne de gözler.

1- Tuhfet’ul ukul, S:439
2- Uyun’u Ahbar’ıı –Rıza, 1/184; (Dünya Ehlibeyt kurultayı,
‘’Hidayet önderleri (İmam Rıza(a.s))’’, c. 10, s:25)
3- El-Kafi, 23/4 ve Biharu’l- Envar, 49/101, hadis:18
4- Uyun’u Ahbar’ı –Rıza, 2/115
5- El Kafi, c.7 s:16; Mesned’ül İmam Rıza(a.s), c.2, s:410
6- Uyun’u Ahbar’ı –Rıza, 2/219
7- Mesned’ül İmam Rıza, c.2, s:304
8- Uyun’u Ahbar’ı –Rıza, 2/35
9- vesail’uş şia, c.15,s:123
10- Menakıb, 9, s:390; (naklen Dünya Ehlibeyt kurultayı,
‘’Hidayet önderleri (İmam Rıza(a.s))’’, c. 10, s:28)

Sosyal Medyada Paylaş
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ